KAMERA ARKASININ EFSANELERİ: ERDEN KRAL, ÜSTÜN BARIŞTA

,

İstanbul Reklam, pek çok reklam filmi çeken bir ajans olarak kadrosunda kameramanlara da yer veriyordu. İlk kameramanları Haşim Erdeniz idi. Daha sonra Muhlis Hasa, Aydın Arakon, Üstün Barışta ve eşi Sevgi Barışta, Robert ve Josslyne adlarında Fransız asıllı bir karı-koca, Erden Kral gibi isimler kameramanlık ve reji çalışmalarında başarılı yapıtlar ortaya koydular. Süheyl Gürbaşkan kamera arkası ekibinin çeşitliliğini ve mizacını Rubikon kitabında anlatır:

“Bunların arasında Muhlis Hasa gibi içkiye düşkünlüğü ile ünlü olanı da vardı. Erden Kral gibi sinirli ve pervasızlığı ile nam salanı da. Fakat hepsi, peşleri sıra gerçekten unutulmaz anılar bırakarak, çeşitli işlere yöneldiler. Örneğin, Muhlis Hasa. Hele masada Aydın Arakon da varsa, içmeye sohbete doyamazdı. Bir gece, Cenap Tezol’un Kadıköy tarafındaki evinde içmişler. Cenap’ın oturduğu ev, eski bir İstanbul yapısıydı. Oymalı trabzanlı, sahanlıktı, sofalı.. Saat hayli ilerleyip, içki de kıvamını bulunca, Muhlis Hasa “Ben artık gideyim.” demiş, kalkmış. Cenap, evin üst katında otururdu. Muhlis, ahşap merdiveni gacırdata gacırdata inmiş. Fakat kapı bir türlü kapanmıyor. Kapıdan da “küüüt” diye bir ses çıksa, Cenap anlayacak Muhlis’in gittiğini. Bir iki dakika beklemiş. Sonra merak etmiş inmiş aşağıya. Ne yapıyor bu adam, diye. Bakmış, Muhlis, sundurmanın altında, korkuluğa yaslanmış duruyor. “Hayrola Muhlis abi?.. Ne bekliyorsun orada..?” diye sorunca, Muhlis’te cevap: “Vapur bekliyorum…”

Bir gün şirkette, Muhlis Hasa ile Aydın Arakon; yamaklarını, yardımcılarını toplayıp, iyi bir filmin nasıl çekilmesi gerektiğine dair, uzun uzadıya nutuk atmışlar. Önerilerinin doğruluğunu kanıtlamak için de, o gün yapacakları bir çekimde, işi bizzat kendileri, titizlikle ele almışlar. Herkes bu iki ustayı, ilgiyle izlemeye başlamış. Yardımcılar koşturuyor.. Işıkçılar, bir dediklerini iki etmiyorlar.. Mankenlerde bir heyecan… Kamerada Muhlis; rejide Aydın.. Motor diyorlar, çekiyorlar.. Stop diyorlar, duruyorlar. Kızlara, şöyle dur, böyle yürü diye kafa tutuyorlar.. Hasılı, büyük ciddiyet. Ertesi gün stüdyodan, Muammer Çubukçumdan bir telefon: ‘Ne gönderdiniz bunu kardeşim?.. Kasette film yok!’ O ciddî çalışmada, kasete film koymayı unutmuşlar bizim ustalar!

Pervasızlığıyla ünlü Erden Kral’a dair bir anı…

Delta adında, kâğıt zımba telleri yapan bir firmanın reklam filmini çekiyorlarmış. Firma sahibi ilk kez film yaptırıyor olmalı ki, her şeye karışıyormuş. Şu olsun.. Bu da olsun. Öyle olmasın, böyle olsun… Filmin topu temeli, zaten on beş saniyelik. İki üç planda olayı anlatmak gerek. Fakat adamın istekleri ve önerileri öylesine ters düşmeye, gereksiz film harcanmasına sebep olmaya başlamış ki, sonunda Erden Kral, iş sahibine dönmüş: ‘Eeee.. Yeter artık..’ demiş, ‘Bir daha ağzını açarsan, dudaklarını zımbalarım ha..’”