Kendine mecra yaratan reklam ajansı

 “İstanbul Reklam olarak biz, adeta bir medya yaratarak, sinema reklamları medyasını oluşturarak işe başladık.”
(Süheyl Gürbaşkan, Rubikon)

10-14-1
İstanbul Reklam, kuruluşundan kısa bir süre sonra, 1960 yılının Ocak ayından itibaren sinema reklamcılığı üzerine çalışmaya başlar. 1963 yılına gelindiğinde ajans artık neredeyse tüm faaliyet alanını sinema reklamcılığı üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu dönemde Çavuşoğlu Boya Sanayii’ne (ÇBS) oldukça ses getiren çizgi filmler yapılmaya başlanır. Öyle ki bu çalışmaları takiben DYO boyaları da İstanbul Reklam ile işbirliği yapmıştı. Bunları Mintax, Pirelli, Osmanlı Bankası gibi büyük markalar izledi.

Reklam filmi çekmenin yanı sıra burada bir başka girişimcilik hikayesi daha vardır; Süheyl Gürbaşkan, sinemaları bir reklam mecrası olarak konumlar ve reklam satın alma hizmeti vermeye başlar… İlk etapta on sinemayla sözleşme yapılır. Bunlar; Yeni Melek, Atlas, Lale, Saray, Konak, Site, Opera, Süreyya, Bul­var ve Çemberlitaş sinemalarıydı.

Şu şekilde gruplamıştı Gürbaşkan bu sinemaları: “İs­tanbul’un eğlence merkezi sayılan Beyoğlu sinemalarıyla, Şişli, Kadıköy, ve Aksaray gibi kalabalık semtlerindeki eli yüzü düzgün sinemalar”

İstanbul Reklam, televizyondan önce sinema ile kitlelere ulaştı

Süheyl Gürbaşkan’ın deyimiyle 1960’larda “Radyo ve basın medya olarak yeterli bir doygunluk içindeydi. Bu iki medyanın ara­sına, onlar kadar etkin sinemayı de katmak gereki­yordu. Katmak hafif deyim kalıyor, ele geçirmek gere­kiyordu, diyelim” (Rubikon). Süheyl Gürbaşkan, “ele geçirmek” ifadesini bilinçli kullanır çünkü burada vurgulamak istediği, bir ya da iki sinemanın gazete ve radyo karşısında etkili olamayacağı, çok sayıda sinema salonunda varlık göstermek gerektiğiydi: “’Ele geçirmek…’ deyimini şunun için kullanıyorum. Bir sinema, iki sinema; gazete veya radyo karşısında, hitap ettiği kitle açısından önemli bir câzibe taşımı­yordu. Malûm, reklamda amaç, söyleyeceğini mümkün olduğu kadar çok kişiye duyurmaktır. İşte bu nedenle, mümkün olduğu kadar çok sayıda sinemayı, bu iş alanı içine katmak, kesin ve güvenilir sözleşmelerle bağlantı kurmak, tıpkı radyoda olduğu gibi, kolektif reklamlar zincirini ilginç konulu filmler arasına serpiş­tirmek, seyirciyi sıkmayacak haftalık programlar hazır­lamak gerekiyordu.

“Herkes o ajansı hatırlar; İstanbul Reklam…”

Ünlü reklamcı Faruk Atasoy, 2002 yılında Capital dergisine verdiği röportajda, reklamcılık sektörünün son 30 yılda geçirdiği dönüşümü anlatırken İstanbul Reklam’ın sinema reklamcılığı çalışmalarına da değinir ve şöyle açıklar:

“Herkes o ajansı hatırlar; İstanbul Reklam… O dönemlerin güçlü ve büyük ajansı. Çoğu insan sinema reklamlarından hatırlar. Başında Dr. Süheyl Gürbaşkan bulunuyordu. Hukuk doktoruydu, fakat büyük bir girişimciydi. İstanbul Reklam, o dönemde atak yapan ajanslardan bir tanesiydi.”

Reklam içinde reklam…

Süheyl Gürbaşkan’ın bir telefon numarası titizliği vardı. “Böyle bir titizlik gerekli miydi?” diye sorar Vural Sözer Rubikon adlı kitapta ve Gürbaşkan’ın yanıtı gayet nettir:

“Gerekli elbette. Biz hizmet kuruluşuyuz. Ayaküstü, sinemada, yolda giderken, bir araçta gidildiği sırada, göze iliştiğinde telefon numaramızın akılda kalıvermesi daha yararlıdır. Kâğıdı kalemi çıkarmadan…”

Fransa’da sinema reklamları yapan bir firmanın, kendini telefon numarasıyla tanıtımı, Sühey Gürbaşkan’ın ilgisini çeker. O dönem Paris telefonları yedi hanelidir ve bu firmanın telefon numarasının son dört rakamı “0000” olarak belirlenmiştir. “Jean Mineur et Publicite” adlı bu reklam firması, reklam filmlerini, kendini tanıtan ilginç bir animasyonla kapatıyordu. Süheyl Gürbaşkan telefon numarasının akılda kalması için kullanılan bu çözümden çok etkilenmişti. Usta reklamcı çok geçmeden İstanbul Reklam için de kolayca akılda kalabilecek bir telefon numarası araş­tırmaya başlar…

22 61 61 numaralı telefon ve Şarlo

Süheyl Gürbaşkan, akılda kalıcı bir telefon numarası arayışı sırasında 22 61 61 no’lu telefonun satılığa çıkarıldığını öğrenir; o dönemin fiyatlarına göre bir miktar yüksek olsa da bu numarayı satın alır. Bu, İstanbul Reklam’ın ilk telefon numarası olur. Dönem ise sinema reklamlarına başlanan günlerdir… Tıpkı Fransa’da Gürbaşkan’ın etkilendiği çalışma gibi, İstanbul Reklam da çizgi film sanatçılarıyla çalışıp çok sık bir şekilde bu tanıtımı yapmaya başlarlar. Bu tanıtım filmleri içinde en etkileyici ve unutulmaz olanı da Şarlo tiplemesiyle işlenen film olur. Gürbaşkan Şarlo’lu İstanbul Reklam tanıtım filmini bir reklamcı gözüyle şöyle aktarır:

“Telefon numaramızın rakamları belirmeye başlayınca Şarlo gelir, elindeki bastonu fırlatarak 22 61 61’in son rakamını tamamlardı.” (Rubikon)

Ayrıca Altan Erbulak yine bu konuda çok güzel bir film çizmiş, espri o dönem halkın diline düşmüştü:

“Film şöyleydi. Trafik kazası geçiren biri, hurdahaş ol­muş arabasından çıkıyor, sürüne sürüne bir telefon kulübesine geliyor, evine veya bir hastaneye telefon edeceği yerde, 22 61 61’i çeviriyordu.” (Rubikon)

Sonradan satın alınan 22 22 22 numaralı telefon numarası ise TV servisinde kullanılıyordu.

Gürbaşkan, dönemin koşullarında telefon numarasına o kadar çok önem veriyordu ki bir ara bulundukları semtin telefon numaraları değiştirilmeye başladığında, PTT’ye başvurup “Gerek 22 61 61, gerekse 22 22 22 numaralarının alelade bir telefon numarası olmaktan öteye, bunca yatırımların yapıldığı bir firma haline geldiğini, 22 ile başlayan santralın bir bölümünün aynen muhafaza edilmesinin mümkün olup olmadığını” sorar. Bu istek ve rica haklı bulunur ve Tahtakale santralında 22 ile başlayan bir blok değiştirilmez.